18 Ağustos 2012 Cumartesi

New Girl - Komik Mi Değil Mi Anlamadım...






Fırından yeni çıkmış taptaze bir dizi hakkında yazacağım bu gün. New Girl.
Önce ufak bi tanıtım yapıp ardında yorumuma geçeceğim her zamanki gibi ^^


Jess sevgilisi tarafından aladtıldığını öğrenir ve onu terk edip, internette gördüğü bir ilan üzerine 3 erkekle aynı evi paylaşmaya başlar.
Nick, Scmidth, Winston (ilk başlarda Koç diye biri vardı ama o gitti Winston geldi)

Her biri daha garip karakterlere sahip bu 4 kişinin aynı evi paylaşmasını anlatan bir dizi.
Tabi Jess'in yakın arkadaşı manken Cece'yi de unutmamak lazım ^^


Jess,






Kendi kendine (ortam içinde bile olsa) şarkı söyleyen, garip heareketler yapan, dünyanın toz pembe olduğuna inanan bir kız işte.

Bi çift lafım var bu kıza, kızım hangi akla hizmet internetten tanıştığın adamlarla yaşamaya başladın anlamıyorum... biz kalksak böle bi şeye adamlar tecavüzcü coşkunun oğlu falan çıkar kesin....




Nick,




Depresif bi karakter, barmenlik yapıyor, eski sevgilisinden yediği kazık hala canını acıtıyor :D
Yeteneklerinin altında yaşayan bir insan.


Scmidth,









Özellikle başlarda çok, ama çok itici bir karakterdi. Giydiği o kız kıyafetine benzer kimonosu, saçma sapan espirileri, sapkınlığı ile çok itici geldi..ama zamanla biraz topladı diyebilirim.


Winston,









İçlerinde en normali bu adam diyorum ^^
Adını bile hatırlayamadığım bi ülkede basketbol oynamış ve geri gelmiş.. bi süre iş bulma çabalarını izledik. Şimdi hem işi var hem sevgilisi ^^



Cece,



Jess'in manken arkadaşı Cece. Güzel bir kız, Scmidth ile araları olsun istedim hep.
Biraz sert bi karakter ama Jess'e katlanacak kadar da sabırlı.





Evet geçelim SPOİLER bölümümüze


Bende biraz hayal kırıklığı olu bu dizi, daha komik daha iyi bir dizi bekliyordum açıkçası.
Jess rolündeki kızı "Aşkın 500 Günü" filminde izlemiştim, sevimli bir kız. New Girl'ün reklamlarında da baya çatlak bir şeye benziyordu.
Amma gerçek öyle olmuyormuş, tamam kendince bi çekici yanı var Jess karakterinin ama nedense dizi pek de sarmadı beni.
Dizinin temposunun düşük olduğunu düşünüyorum, yada ne bileyim belki de karakterlerle yakınlaşamamanın verdiği bir soğukluktur bu.
Komedi dizisi olarak yayınlanan New Girl öyle pek de güldürmedi beni, aa tabi komik anları vardı ama bi "How I Met Your Mother" yada "The Big Bang Theory" gibi gülmeye doyurmuyor insanı.

Dediğim gibi karakterlerle de alakası var, biri ayyaş ve garip, diğeri sapık ve garip, kız hepten garip, bi zenci adam biraz normaldi o da bunlarla yaşıyo sonuçta ne kadar normal olabilir.

Öyle pek de tavsiye etmiyorum şahsen, can sıkıntısından izledim. birde başladığım şeyi yarım bırakma huyum yok napim bitirdim sezonu...




Puan Tablosu;

Konu - 7
Karakterler  - 4
Oyuncular - 8

Toplam Puan; 5 - İzlemeden de yaşanır

17 Ağustos 2012 Cuma

Mim - Devam Etmesini İstediğiniz Filmler,Animeler ve Diziler



Evvet ilk mimim ile karşınızdayım ^^
Saolsun  Asya Tutkunu beni mimlemiş bende hemen yazayım bari dedim. Çok da güzel bi konuda mimlemiş beni ^^


Devam Etmesini İstediğiniz Film-Dizi-Animeler.


İlk olarak film camiası ile başlayalım.
Aslında devam etseydi be dediğim çok film yok, Asyadan bi tane var.

We Teach Love



Çok güzel bir filmdi, devam etsin çok isterdim.
Aşklarını izlemeyi çok isterdim ahh ahh.





Dizi camiası ikiye ayrılıyor tabiki de Asya ve Amerika olarak.
Asya'dan devam etsin istediğim diziler şunlar...


My Girl






Ah ulen, sen onca bölümü izle, heyecanla bekle kavuşmalarını... 2 dakika... bildiğin 2 dakika beraber gör!
Reva mı bu bana? Ben onların mutlu mesut hallerini de izlemek istiyorum uleyyyynnnnnnn



Wild Romance






İzlenirdi be... hemde nasıl izlenirdi anlatamam.
Bana bu ikiliyi ver karşıma ne koysan izlerim herhalde ^^
Zaten pek severim böyle deli çiftleri <3



Neyse Amerika'ya geçelim.


4400



Ah ulannnn, dizim benim nasıl da içine ettiler senin.
Nasıl da bitirdiler seni... ben sevdim ya kesin ondan!
Açıkçası çok gıcık oldum bu dizinin bitmesine, ben en azından bi 5 sezon için hazırlamıştım kendimi.
Konu da değişikti, oyuncular iyiydi paşa paşa gidiyordu dizi... ki bitirdiler! Hala içimde yaradır 4400.



Pushing Daisies





Geçende hakkında yazı yazdım zaten, ama burda da söyleyeyim. Bu dizi  çooook erken bitti. Daha 3-4 sezon giderdi.
Çok tatlı ve romantik bir diziydi, izleyenin sevmemesi mümkün değildi ya. Son bölüm alelacele sarmaladılar konuyu beni de sinir ettiler biraz.





The Event




Ben diziye başladım, bunlar diziyi kaldırmaya karar verdi.
Ulan kendine güvenin yoksa bu dizi tutmayacak galiba diyorsan yapmıcaksın böle derin konulu diziler.
Aklım kaldı benim şimdi, bari senaryoyu falan yollayın da ne olcakmış öğreneyim çatladım anasını...



Son olarak animelere gelelim bakalım.


D.Gray-Man




Anime bölümleri mangaya yetişmeye başlayınca mecburi olarak bitirdiler ama ben hala ikinci sezon bekleyişi içindeyim.
En sevdiğim animelerden biridir D.Gray-Man ve ben kaç yüz bölüm sürerse sürsün izlerim bu animeyi.
Mecburen mangasına başladım ama anime gibi olmuyor.. Ey malum insanlar duyun sesimi bu anime devam etmeliii.




Ouran High School Host Club





Ağzımı açıcam ama çok pis açıcam bu anime yüzünden.. Ulan... ulan romantilk anime öyle mi biter?
Madem daha mangada konu bağlanmamış yapma animesini  başlatma kendine de animene de.
Hiç oturup mangasını okuyamıcam ne haliniz varsa görün :D



Skip Beat





Gerçi bu devam etse ne olcak, ben mangaya sürekli bakıyom bi halt olduğu yok... içim kurudu bunları beklerken.
Manga da bir an önce beraber olsalar da anime de de ikinci sezon yappsalar (hayalperest asya :D  )



Hiyokoi





O ne lan öle.. ağzımıza bal çalıp kaçtılar resmen...
Ben bilmem bu manganın animesi çekilecek o kadar! Savaş çıkartırım valla!





Sıra geldi en büyük derdime.. ben bu mimi kime postalıcam O_O
Blog dünyasına yeni gelmiş insanım ben kimim kimsem yok *böhüüüüüüü*
En iyisi yazılarını severek takip ettiğim insanları rahatsız edeyim *kıh kıh kıh*

sevgili madam puff  başı sen götürüyorsun biliyorsun değil mi ^^

birde tenbel agasshi senin de cevaplarını merak ediyorum bakalım ^^





15 Ağustos 2012 Çarşamba

White Collar - Bir Dolandırıcı ve Onun İmana Geliş Hikayesi :D



Bir dolandırıcının hapisten muhteşem bir şekilde kaçışı ve onu daha önce yakalamış olan FBI ajanın tekrar peşine düşmesi ile başlayan dizimiz "Catch Me If You Can" filmi ile biraz benzerlik göstermektedir.
Neal Caffrey sevgilisi yüzünden hapisten kaçar, Ajan Peter Burke onu tekrardan yakalar ve hapise göndermek yerine FBI'a danışman olarak alır.
Tabi antlaşmadan bazı kurallar vardır, bunlardan biri ise Neal'in takip cihazı takmasıdır. Kısacası Neal sevgilisi Kate'in ortadan kaybolması ile ilgili olayları çözebilmek için FBI ve Peter Burke'ün bir nevi kölesi olmayı kabul eder.









Neal Caffrey, (bizim bildiğimiz kadarı ile, hiç güvenim yok bu da yalan ad olabilir)
Profesyonel bir dolandırıcı olan Neal, 4 yıllık cezasının tamamlanmasına 3 ay kala hapisten kaçar.
Daha sonra Burke Neal'i sevgilisi Kate'in evinde bulur. Neal kaçmaya teşebbüs bile etmez. Zira Neal'in hapisten kaçma nedeni Kate'in onu terk etmesidir.
Neal, Kate'in ortadan kaybolmasında birinin parmağı olduğunu düşünmektedir ve bu yüzden Burke'e yalvar yakar olur ve kendine iyi bir antlaşma kopartır. Ayağında takip cihazı ile belli bir mesafe içinde rahat rahat dolaşacaktır, ve FBI için danışmanlık yapacaktır.
Son derece yetenekli olan Neal, sanat konusunde tam bir dahidir. Tabi insanlara istediğini yaptırma yeteneği de cabası.





Peter Burke,
FBI'ın White Collar denilen dolandırıcılık şubesinde çalışan Peter Burke zeki suçluları (kendisi itiraf etmese de ) sevmektedir.
Neal'i yakalamak onun için büyük bir zevk olmuştur, hele ki Neal hapisten kaçınca ikinci kez yakalamak bal kaymak gibi gelmiştir ona :D
Neal'e karşı ayrı bir yumuşaktır, onun bazı hatalarını görmezden gelmektedir. Neal'in özünde iyi bir insan olduğuna inanmakla beraber aslında hiç bir zaman tam olarak ona güvenmez.











Mozzie, (gerçek adını hiç duymadık, duymamıza da imkan yok)

Bilmem kaç sene önce Neal, New York'a ilk geldiğinde onu kanatları altına alan kişidir Mozzie.
FBI ajanlarını hiç sevmese de Neal yüzünden bir çok şeyi tolore eder ve zamanla Peter'a da bağlanır.
Özellikle Peter'ın karısı ile yakın arkadaş olur ve istese de istemese de bir çok operasyonda bizimkilere yardım eder. Neal'e çok sadıktır, biraz çatlak da olsa bir insanın sahip olabileceği en iyi dosttur.




Elizabeth Burke,

Peter'ın karısı olan Elizabeth, yemek şirketi sahibidir. Kocasını, evini, tipsiz köpeklerini kısacası hayatını sever mutludur yani.
Kocasını her daim destekler, Neal ve Mozzie ile güzel bi dostluk kurar, iyi kadındır yaaa :D




Kate, (tipi batasıca, yerin dibine giresice Kate)
Neal'in kız arkadaşıdır. Bir anda ortadan kaybolur. Sonra bi belirir ama istekleri vardır haspamın...
Valla ben oldum olası sevmedim kızı. Neal'in aramasını da istemedim bulmasını da.
Patlasa kafası uçsa umrumda olmaz.. Çivit mavisi gözleri sinirimi bozuyo zaten!



Clinton Jones,
Burke'ün ekibindendir. İyi, halim selim bi çocuktur.. Hiç yaramazlık yaptığını görmedik :D



Diana Barrigan,
Peter'ın isteği ile DC'den New York'a gelir ve ekibe katılır.
Zeki, çevik, güzeldir... amma velakin lezbiyendir ve kız arkadaşı da vardır...
Şok yaşamıştım ilk gördüğümde neylersin daha alışmadık böle şelere.




Alex Hunter,
Kadınımdır :D
Dolandırıcı ve hırsızdır. İlk sezon adı ortaya atılacak olan Müzik Kutusuna bi takıntısı vardır.
Neal ile aralarında bir şeyler olmuştur, kıvılcımlar çakışmaktadır :D




June,
Bu teyzeye akıl sır ermez vallaha.. Ne akla hizmetse daha tanışır tanışmaz evinin kapılarını açar Neal'e!
Hemde ne ev, malikane, malikane.
Kocası da Neal gibi dolandırıcıymış, teyzemizin eteğinde nelr saklı bi bilseniz şaşkoloz olursunuz :D
He bu arda yaş maş hak getire taş gibi hatundur!




Dizi ile ilgili yorumuma geçersek, valla ben beğendim. Hafif, zorlamayan ama aynı anda da sıkmayan bir dizi.
Karakterleri sevmemek elde değil zaten, bir şekilde içinize işliyorlar (hele de Mozzie)
Neal ve Burke'ün zamanla gelişen büyüyyen dostluğunu izlemek ise ayrı bir keyif diyorum.
Tavsiye ederim izleyin bence.




SPOİLER





En son 4. sezon 4. bölümü izledim. Aklımda kaldığı kadarı ile bi yorum yapayım bakalım ^^
İlk sezon Kate olayları çok bunalttı beni, çookkk!
Müzik Kutusuydu bilmem neydi bastılar bana Kate'den. Hani dersin prenses de peşinde koşcaz.
Zaten Neal'i ne halt yemeye terk etti akıl sır erdiremedim, adama hiç mi güveni yoktu!
Onun yüzünden Neal'in başına gelmeyen kalmadı. Neyse ki bulundu falan filan derken BOOOMMM havaya uçtu bende göbek attım cenazesinde.
Gerçi geriye hiç bişi kalmamıştı yoksa mezarı üstünde de tepinecektim.

Sonra bir süre katili peşinde koştuk, boyumuzdan büyük yerlere burnumuzu soktuk falan filan.
Derken ortaya çıktı ki bütün her şeyin arkasındaki adam meğer zamanında Neal'i de dolandırmış (nihahahaha) daha doğrusu Neal ve Mozzie bu adamı dolandırmaya çalışırken faka basmışlar.
Zaten yere batasıca Kate ile ordan tanışmışmış.
Neyse bu amca müzik kutusu sayesinde batık bi gemiyi çıkarrdı falan, ordan tonlarca eser çıktı.
Derken sen amcanın bu eserleri sakladığı yer booom patlayıver hemide Neal'in gözü önünde.
Peter hemen Neal'den şüphelendi tabi ama bizimki masumdu...
da Mozzie değildi, olmasını da beklemiyordum zaten :D
Mozzie ve Neal ömür billah harcayamayacakları bi para sahibi oldular olmasına da Peter da enselerinde.
Bi türlü o eserlerden birini satıp toz duman olamadılar, gerçi Neal baya ayak sürüdü... bu sayede de en sonunda eserler gitti ellerinden.
O ara Peter'ın Neal'e bağırması muhteşemdi. Karısı kaçırıldığında adam cinnet geçirecekti neredeyse.
Neyse öyle böyle Neal New York'ta kalmak istediğine karar verdi amma velakin iş işten geçti zira pislik bi FBI ajanı Neal'e göz dikti.
Peter'ın eski patronu, gıcık mı gıcık, geberesi amca Neal'e hayatı zindan etmeye and içti adeta.
Neal'in salıverilmesi söz konusu iken bu amca ne yaptı etti Neal'i tekrar hapse atma olu buldu, ve eğer Neal onunda DC'ye gelip çalışmazsa hapise gireceğini söyledi Peter'a.
O ara Peter Neal'e kaçmasını işaret etti ve sezon sonu Neal ile Mozzie'nin "bon voyage" yapışı ile bitti.
4. sezon baya değişik başladı. Neal ve Mozzie ufak bir adada günlerini gün ederken Peter onları "gizlice" aramaya devam etmekteydi.
Tabi FBI da boş durmadı ve Neal'in peşine bildiğin kelle avcısı bi adamı taktı.
Peter Neal'i bu adamdan korumak isterken adama bildiğin Neal'in yerini gösterdi denilebilir. Zira o beyin özürlü kendi başına hayatta bişi bulamazdı.
Bu sayede Neal ve Mozzie'nin adadaki günleri tükenir ve Collins'in eline düşmeden adadan çıkma yolları ararken Neal adadaki bi pislik tarafından tuzağa düşürülüp Collins'e teslim edilir.
Mozzie ve Peter Neal'i kurtarırlar ve o arada fark ederler ki o amca meğer FBI'ın en çok arananlar listesinde 4. sıradaymış.
Bu sayede eğer adamı yakalayıp getirirlerse Neal'in eski antlaşmasına sahip olması tekrardan anlaşırlar ( hıı ne dedim ben O_O )
Neyse işte, süper bi plan sonunda amcayı ele geçirirler ( bu kadar kolay yakalanan adam görmedim, yaşlandı herhal)
Ve Neal eski işine döner... döner de Peter büro tarafından inceleme altına alınır ve o arada kanıt odasına gönderilir.
Bi kaç davayı onsuz (pekde onsuz değildi ama olsun) çalışan Neal ve ekip 4. bölümde Peter'ın geri dönüşünü kutlar.
Yarında 5. bölümü izleyeceğim, yazı mazı yazmam valla üşenirim ama eminim iyi bir sezon olacak.
Dizinin git gide açılıp serpildiğini hissedebiliyorum :D

Not: Sara'yı unutmuşum bak!
Sara'yı sevmeyi hiç mi hiç beklemiyordum, zira One Tree Hill'de Peyton'dan nefret ediyordum.
Ama burda Kate tipsizinden sonra bu kızı sevmemek elde değil :D
Neal ile ililkileri (şu ara) bitti ama ben daha fazlasını beklemekteyim valla, çok güzel bir çifttiler.




Puan Tablosu;

Konu - 9
Karakterler  - 9
Oyuncular - 9


Toplam Puan; 9 - Bakkaldan Israrla İsteyiniz



9 Ağustos 2012 Perşembe

Supernatural 6-7 sezon yorumu






Bir süre ara verdikten sonra Supernatural'e geri döndüm... Napim Winchester kardeşlerin hasreti dayanılmaz raddelere vardı :D

6-7 sezonlarını izlememiştim, bi Sam ölüyor bi Dean ölüyor bunaltı basmıştı biraz, ara verdikten sonra rahatladım ilk başlarda aldığım tadı alarak izlemeye devam ettim.
Dizinin tanıtımını ayrı bi konuda yapmayı planlıyorum zira bu yazım 6 ve 7 sezonları içerdiğinden aşırı derecede spoiler içerecek!

5. sezonun sonunda Sam-Lucifer-Micheal üçlüsü bi zindana kapatıldılar, kardeş kardeş geçinmeye ay pardon çürümeye bırakıldılar.
6. sezonda Sam geri dönmüş (ay ne şaşırdıım anlatamammmmm) ama Dean'in bundan haberi yok tipsiz karı Lisa ve veledi Ben ile mutlu bir aile kurmuş avcılığı bırakmış kendini kandırmakla meşguldür.
Sam'in ruhu kafeste Micheal ve Lucifer ile kalmıştır, dolayısı ile Sam bizim bildiğimiz Sam değildir.

Dean kardeşinin yaşadığını öğrenir ve tekrar ava başlarlar, Cass ise Raphael ile uğraşmaktadır.
Sam ve Dean'in Cass'i çağırmaları ve Cass'in Dean çağırır çağırmaz gelmesi yığdı beni. Hadi kabul edelim Cass her zaman Dean'e karşı daha iyi oldu bu sezonda da denildiği gibi onlar yakın arkadaşlar...
Tabi belli bir süre biz Sam'in ruhsuz olduğunu anlamadık, bi gariplik sezdik ama ne bilelim dimi yani. Birde Sam haricinde büyükbabaları da geri gelmiş garip garip işler içindeydi.

Bir süre sonra Dean Sam'in ruhu olmadığını anladı ve bu sefer ruh arayışı içine girdik... tıklanmadık kapı kalmadı.
Hatta Crowley için çalışmaya bile başladılar. Benim buna hiç itirazım olmadı zira Crowley'i pek bi severim.
Lucifer'den sonra dizideki en sevdiğim kötüdür Crowley ^^
Neyse Crowley bizimkilerden Alfa denilen İlk'leri getirmelerini ister.. yani her türün ilkini ister.
O aralar büyükbaba ile aramız açılır falan filan çok da umursamadım.
Balthazar diye bir karakter geldi ki dibimi baya bi aradım... zaten pek beğendiğim bir oyuncuydu burda da hastası oldum.
Cass'e kıyamayıp silahları ona verdi... o bölüm de yığdı beni bizimkileri Supernatural setine fırlattı :D (bu konuyu ayrı postta yazcam)
Balthazar'ın ölümü ayrı bir dert oldu bana... "geri dön geri dön ne olur geri dönnnn uzanıp tutuver elimi " şeklinde ağıtlar yakmaktayım
Sam'in ruhunu geri getirmesi için Azrail'le anlaşan Dean yalvar yakar ruhu geri aldı, tabi Azrail birde duvar yaptı Sam'in beyninde ki kafesteki günlerini ve ruhsuz hallerini hatırlamasın... Hatırlarsa ölme ihtimali yüksek olduğunu söyledi.
Ama sonda Cass sırf Raphael'i devirebilmek için bizimkilere ihanet etti, Dean'imi dinlemedi T_T
Sam'in beynindeki duvarı yıktı geçti.
Dean ile arkadaşlıkları darbe aldııı böhüüüüüüüüüüüüü
Bunlar dert değil de Araf'tan bi yaratıkları saldı ki dert oldu başımıza... Leviathian (yada böle bişi :D )
İlk olarak onlar sessiz di tüm güç Cass'deydi (veletler Cass'in içindeydi)
Bizimki kafayı sıyırdı kendini tanrı ilan etti falan, derken derisi dökülmeye başladı (öle boyundan büyük işlere kalkışırsan öle olur)
Bunu zar zor ikna ettiler ki aldığı ruhları (leviathianları) Araf'a geri koysun. Amma artık çok geç olduğundan canavarlar Cass'i ele geçirdi ve birden kendilerini ülkenin su kaynağına fırlattılar.
Bi ton insanın içine girdiler, işin kötü yanı bu itleri öldürme yolu yoktu. Her haltı denedi bizimkiler, tuz,demir falan filan.
Yakışıklı bir eleman bizimkileri yakalamak isterken kendi yakalandı ve onun üzerinde çalışmaya başlayan Bobby biraz yardımla üzerlerine deterjan döküldüğünde derilerini kaybetmeye başladıklarını ve yavaşladıklarını fark etti, sonra da kafalarını kesip ayrı bir yere koyunca problem yok oluyordu.

Ben bu canavarları hiç mi hiç sevmedim, ki ben genelde bu dizideki kötüleri sevmişimdir. Amma bu pisler çiğ çiğ insan yiyip koca dünyayı yemek tabağı olarak gördüklerinden birde çok itici olduklarından beni kaybettiler (eminim çok üzülmüşlerdir)

Dick Roman diye bi zengini kopyalayıp yerine geçen Leviathian başı bizimkilere zor anlarr yaşattı, Bobby öldü... amma gitti mi yok hayalet olarak geri geldi.
Dean başta inanmak istemese de sonra mecbur inandı Bobby'i görünce. Neyse bi kaç bölüm yardım etti Bobby amca bize, sonra baktı ki hayalet olunca ayar bozuluyo kötü tarafa kayıyorsun yaktık kendisini gitti.

Sezonun yarısına kadar ortalarda görünmeyen Cass Emanuel olarak ortaya çıktı, hiç bir şey hatırlamayan zavallım evlenmiş aklınca, insanları iyileştiriyor falan.
O ara iyice tırlatan Sam akıl hastanesine kapattı kendini. Kısa bi değinmeden geçemicem Lucifer muhteşemdi, şarkı söylemesi, laf sokması Sam'i deli etmesi... her hali çok güldürdü beni.
Hele ki "Bana kapa çeneni dedi" dediği yer manyaktı ahahahahaha
Neyse işte Dean Emanuel denen adaı bulmaya gittiğinde hafızasını kaybetmiş Cass ile karşılaşınca bişey demeyip aldı adamı Sam'i iyileştirmek için yola çıktılar.
Meg cadısı da geri kalmadı damladı hemen, bu kızın eski bedeni güzeldi ya bu pek tipsiz hiç Meg diyemiyorum kendisine :(
Neyse bölüm sonunda yaptığı her haltı hatırlayan Cass Sami iyileştiremeyince Sam'in kafesle ilgili anılarını kendine aldı ve o delirdi.

Zavallı Crowley'im ise Cass'in geri geldiğinden habersiz yaşamına devam ederken Leviathian'ların başı ile bir sürtüşme yaşayınca bizimkilerin tarafına geçti (denilebilir Crowley ne kadar geçerse işte)
Öyle böyle şöyle derken bu zeka küpü Dick Roman kazı araştırmalarına kafayı takınca Winchester'ların dikkatini çekti. O ara teknik elemanımız ismini unutttuğum amca öldürüldü ve hard diski Roman Endsütriden biri tarafından kurcalanmaya başlayınca heen Sam'e mail geldi.
"Eğer bu maili okuyorsan ben öldüm, hatta daha kötüsü biri benim hard diskimi hacklemeye çalışıyor demektir, tüm bilgileriniz orda salaklar" yazan maili alınca Sam ve Dean yola çıkarlar tabi.
Yine çok sevdiğim bi bölümdü zira hacker kız tatlıydı, Hermonie ile olan takıntısı falan güzeldi.
Kız burnunu hard diske fazla sokunca Leviathian ve patronun gizli planlarını öğrendi tabi, eve gidip kaçma planları yaparken bizim kardeşlere takıldı.. oydu buydu şuydu derken kız bizimkilere yardım etmeye karar verdi ve Dick'in maillerine sızmak için şirkete döndü.
Maillerden Dick'in o gün hava alanına gelecek olan bi paketi beklediği ortaya çıktı, tabi bizimkiler hemen o paketi kaçırdı.
Ve Dick kendi kuyusunu kazmış oldu. Zira o valziden çıkan yazıtta Leviathian'ları nasıl öldürecekleri yazıyordu, kille kaplı olan taşı kırarken Elçi'yi de uyandırdılar.
Elçi olan çocuk asyalı (yerim) üniversite sınavları yüzünden az buçuk kafayı sıyırmak üzere olan biriydi.
Yavrum anasının arabasını çalıp yazıtın olduğu yere kadar geldi. Ki yazıt Sam ve Dean le berbaer akıl hastanesindeydi zira Cass uyanmıştı...
Aman Allah'ım o ne uyanmak o ne geri dönüştür ama... Cass'imiz hafif kafayı sıyırmış arılarla çiçeklerle kafayı bozmuş.
Bu çatlak halleri beni benden aldı açıkçası, Crowley'e bal hediye etmesi falan şaheserdi :D

Neyse bizimkiler Leviathian'ı öldürmenin yolunu öğrendiler ki bunun için Dindar birinin kemiğine 3 düşmüşün kanı dökülmesi lazımmış.
bu 3 düşmüş de
1 - düşmüş melek - Cass Cass cassss
2 - alfa kanı - vampirlerin babasına gittik, rica ettik verdi :D
3 - cehennemin kralının kanı - Crowley'immmm bebeğimmm

Bizimkiler zar zor bunları toplayıp Roman şirketine saldırıya hazırlanırar bir iki kötü süpriz sonrası Cass'in de yardımı ile Dean Dick'i öldürür... ve şokkkkk
her sezon sonu öbür tarafa biri tatile gidiyor ya bu sezon da adeti bozmadık ve Dean ile Cass Araf'a gittiler..
Bakarsın bronzlaşmış dönerler belli mi olur :D
Sezon sonu böyleydi işte, Sam veledi yalnız kaldı. Meg Crowley'nin eline düştü. Elçi de öyle.
Bakalım yeni sezonda Dean ve Cass oradan nasıl çıkacaklar... az biraz meraklandım :D

Yakışıklı elemanınımız Dean <3

İnsanın içini delip geçen bakışları ile Cass'imiz <3


Saçları artık sadece başını değil yüzünü de kaplayan Sam



Balthazar, adamım <3
Yıkamak için bile başından çıkartmadığı şapkası ile Bobby
Cehennemin yeni efendisi Crowley <3
Geberesi bir daha da geri dönemeyesi Dick Roman





5 Ağustos 2012 Pazar

Rooftop Prince - İzlemeyen Derdine Yansın



Bu dizi hakkında yazmayı erteleyip durdum zira yazmadan önce ufak bir göz atmak niyetindeydim. Bu hafta tekrardan izleyip yine aynı duyguları yaşadım ve yazımı yazmaya karar verdim ^^

Rooftop Prince benim bir numaralı Kore dizim olmuş durumda. My Girl, Secret Garden vs hepsini sollayıp listede zirveye oturdu daha uzuuuuuunnn bir süre de kımıldamaz ordan ;)
Bence her  Kore dizisi sever insan MUTLAKA izlemeli bu diziyi. Hani 10 dan yüksek puan vercek olsam bir tek bu diziye veririm... Daha da abartıp överim bir sayfa övgü yazarım ama cıvıtmanın manası yok en iyisi ufak bi tanıtım yapalım ^^




Dizimiz açılışı 300 yıl önce Joseon da yapıyor.
Veliaht Prens Lee Gak bir sabah uyanıp da karısını yanında bulamaz. Gelen hizmetkar karısının gölde ölü bulunduğunu söyler... Prens ağlar zırlar (kusura bakma Yuuchun o at dişliye ağlaman etkilemez beni) ve karısının cinayetini araştırmaya karar verir.
Üç adama göz koyar bu araştırma için, birincisi Man Bo cariye veledidir bu yüzden de zekasına rağmen bir yerlere gelemeyip kendini salmıştır. İkinci eleman Chi San ise ülkede dönen her halttan haberdar, kulağı delik biridir. Sonuncusu Yong Sul ise kılıç kullanmada uzman azman gibi bir heriftir.
Veliaht Prens bu üç elemanı yanına alıp araştırmalara başlarlar, ve bir ipucu üzerine bildiğin tuzağın içine düşerler atları ile kaçarkene kendilerini 300 yıl sonrasında Pak Ha'nın evinin ortasında bulurlar.

Pak Ha ise 9 yaşındayken kalpsiz at dişli ablası tarafından bir arabanın arkasında bırakılmış ve geçirdiği kaza yüzünden her şeyi unutmuş bu yüzden de yetim büyümüş ve Amerika'da yaşamıştır. Pak Ha babasını bulduğu gün onun öldüğü haberini alır, ve üvey de olsa annesi ve dişlek ablası ile iyi geçinmek, bir aile olmak ister... Amma bizim hain dişlekte hiç öyle bir niyet yoktur tabi...
Neyse Pak Ha evinde beliren bu adamları ilk seferde başından atar ama onlardan kurtulmak mümkün değildir. Ve nasılsa bizim saf Pak Ha bunlara inanır ve yardım etmeye çalışır. Lee Gak ve ekibinin niyeti Veliah Prenses'in cinayetini bu zamandan aydınlatmaktır. Ama kaderin başka planları vardır (ben kaderin planlarını sevdim... haspam iyi plan yapmış)
Unutmadan belirteyim, Lee Gak'ın 300 yıl sonrasında reankarne olmuştur ve Tae Yong adında bir elemandır, bizim Lee Gak geçmişten geldiğinde Tae Yong ortalarda yoktur.
Pak Ha ve at dişli Se Na da reankerne olmuşlardır. (Se Na reankarne olmakla kalmamış kötülükte evrim geçirip derece yapmıştır)




Lee Gak - Yong Tae Yong,

Ahh "Choha"m, bi tanecik Veliaht Prensimiz ^^
Yanlış bir aşk peşinden koşsa da adam olduğunda her genç kızın dibini düşürecek kapasiteye sahip, zaman zaman çocuksu, her zaman tenbeldir.
Ne kadar da korkak bi o kadar tatlı, ne kadar tırsak bi o kadar bağırgan (İşler Güçler'i yeni kapattım etki altındayım kusura bakmayın :D )
Lee Gak sonunda Pak Ha'ya aşık olduğunda dizi koparıyor zaten, diziden alınan keyf 3 katına çıkıyor.




Boo Yong - Pak Ha,

Güzeller güzeli Pak Ha'm benim. Bu kızı da böğrüme basasım var (bu ara böğrüm basım alanı oldu zaten gelen geçen kızı basıyom)
İlk bölümden son bölüme kadar beni bir an dahi kızdırmadı, bu çoooookk büyük bir başarı zira Gil Ra İm ve Gumiho bile bunu başarabilmiş değiller.. Onlara bile bi kaç saymışlığım vardır.
Ama Pak Ha başka, her daim Choha'sının yanında; sadık, sevecen, zeki, gerektiğinde cadoloz ve... ve... ne bilim bambaşka bir kızdı işte.


Man Bo,

Zeka küpü, anlayışlı ve sadık dost. Üçlü grubumuzun en yakışıklısı Man Bo ^^
Geçmişte hakkı yenmiş olsa da saolsun Chona'mız adam gördümü tanıdığından hemen kanatları altına aldı.
Bir okuduğunu bir daha unutmaması, resim konusundaki yeteneği, her şeyi ile sevilesi bir karakterdi.


Chii San,

Grubun sevimlisi, şeker çocuğu Chii San.
Geçmişteki halleri beni gülmekten öldürdü şahsen, kadın kıyafeti ile ayakta işediğinde yanındaki adamın yaşadığı şoku unutmak mümkün değil :D
Hani ufak kardeşimmiş gibi görüp yanaklarını mıncırmak istedim (Allah bilir benden ne kadar büyük)
Pak Ha ile olan ilişkisi de çok tatlıydı ^^


Yong Sul,

Üçlümüzün içinde en acılı geçmişi olan eleman.
Bir asil (bok) tarafından kız kardeşi tecavüz edilip anası da öldürülünce o asili öldürmüş ve az kala idam edilecekti, neyseki Chona'mız olaya el koydu.
Kılıç ve dövüş konusunda uzmanlığı muhteşem, zaten vücut buna elverişli olduğundan dövüş sahneleri hiç sırıtmadı.
Bir ara Pak Ha'ya aşık olacak diye çok korktum ama neyseki atlattık öyle bişey olmadı.
Alkışlama stiline hastayım şahsen dikkat etmenizi öneririm :D


Lee Moon Shik (müdür amca)

Bu adama hayranım yaaa, daha önce izlediğim rollerinde de yine sevmiştim burda da ayrı bi manyak :D
Teyze ile olan ilişkisi, öküzün babasına ettiği ince hakaretler, bizimkilere kol kanat germesi harikaydı.




Se Na

Hani saymaya başlıcam ama durmak bilmem diye korkuyorum. Bu kız kadar gıcığı nadir bulunur.. Saçı başı konuşması her şeyi ile adamı kanser eden bir tip.
Bencilliği küçüklükten başlamış zaten, ütü basmalar kamyonda terk etmeler... normal insan değil ki bu.
Öküz Tae Moo ile aralarındaki aşk da bi güzeldi bi güzel... ıyhhhhh


Tae Moo,

Kötü erkek karakterler konusunda çıtayı bayağı yukarı çeken bir hayvandır kendisi... Önüne geleni öldürmeye çalışa çalışa bi hal oldu.
Se Na'ya olan aşkı her ne kadar gerçek olsa da çekmedi, iki hayvanın aşkını ne yapalım ki....
İlk bölümde Tae Yong'a "şirket illa da senin" ayakları çekse de sonra gerçek niyeti ortaya çıktı keferenin.
Kıyafetleri, ayakkabıları,saç modeli kısacası her şeyi ile nefret mıknatısı bir karakter.


Biraz karışık resim atalım ^^

Çetemiz :D
Tatlı yiye yiye bi hal oldu çocuk :D
Pak Ha şekeri, bende istiyomm ^^




SPOİLER

Gelelim içimi döktüğüm bölümeee :)

Açıkçası Lee Gak'ın Pak Ha'ya aşık olmasını beklerken kurudum diyebilirim... Se Na'dan nefret ettiğim için onunla olan sahnelerini çekilmez buldum.
Se Na'nın Pak Ha'ya olan aşırı ve gereksiz nefretini bi çözemedim gitti, ya üvey de olsa kardeşin lan o ne biçim iştir kim 9 yaşınd açocuğu kamyon arkasında bırakıp gidebilir ki?
Hele hele Pak Ha'nın dükkan depoziti olan çeki yırttı ya, şartellerim attı. Hani orda olsam saçlarından kavrayıp duvardan duvara geçirsem kafasını...
Zaten Lee Gak'a iki gıdım yüz vermesinin nedeni para ve Pak Ha'nın sevdiğini elinden almak idi.

Lee Gak'ın Tae Yon'un yerine geçmesi ve onca paraya konması çok akıllıca bir hareketti bende olsam öyle yapardım :D
Saç kesme mevzusu beni çok güldürdü, ayılıp bayılandan zır zır ağlayana kadar bir erkeği görmek istemeyeceğimiz her şekli gördük o sahnede.
Lee Gak'ın konuşma stili çok ama çooook hoşuma gitti şahsen Yoochun'dan bu kadar iyi bir performans beklemiyordum, şaşırdım ve aşık oldum <3

Pak Ha'nın mesajla ilanı ayrı bir olaydı zaten, madem pişman olcan ne diye mesaj atıyon saf kız seni :D
Lee Gak'ın o sahnedeki davranışı çok güzeldi açıkçası, bilmiyormuş gibi davranmaya devam edeydi iyiydi ama o akıl nerde... İllla kızı bir utandıracak, yetmiyormuş gibi "Beni sevme" diye hint kumaşı ayağına yatacak.
Zavallı Pak Ha'm o ara pek acı çekti, oturup beraber ağladık T_T

Neyse ki Pak Ha yurt dışına gitti sanıp da ilanı aşk etti sonunda Chona hazretleri. Öpüşürken gözlerinden damlayan yaşlar... off o gözyaşları beni benden aldı vallaha.
Sonra kısa bir süre gerizekalılığa dönmeleri de sinir etti tabi, hadi kavuştular deyip de kavuşmayınca cinlerim tepeme bastı...
O ara Se Na iti boş durmadı tabi uçak bileti falan... Neyse ki sonunda maskesi düştü ve Lee Gak iyi bir azarladı onu, o sahnede bi kalkıp göbek amadığım kaldı. Chona bağırdıkça ben mest oldum...
Tabi at dişli nöbet geçirir gibi titremeye başladı ama nafile ecele faydası yok!

Pak Ha ve Se Na'nın öz kardeş olduğu rtaya çıktı... çıktı çıkmasına da ne işe yaradı anlamış değilim... ana olcak karı zaten doğuruğ doğurup atmış. Öyle büyük bi sevgi de hissetmedim kendinden şahsen.

Olaylar burdan sonra koptu gitti zaten, gözlerimi alamadım ekrandan! Se Na dişleği sayesinde babane öldü (pek ağlamadım ardından sevmemiştim zaten)
Zeki babane nin bıraktığı vasiyet yüzünden az kala Lee Gak'ın başı belaya giriyordu, neyseki kaybolup durmaya başlamış olması işe yaradı da mirasi kaptırmadık...


Bizimkilerin Se Na ve Öküz Moo'yu tehdit etme sahnesi muhteşemdi tabi yalnız işe yarasaydı, öküzde öyle bir inat varki geri basmadı...
Lee Gak'ı ezmek isterken fedakar Pak Ha kendini ateşe attı ve Chona'mızı kurtardı.. O göldeki ağlama sahnesini hiç unutmayacağım sanırsam.
Se Na'nın son bölümler diye iyi insan olma çabalarını yemedim, yutmadım efendim!

Lee Gak'ın kaybolmaya başlaması olayındaki tepkileri çok iyi buldum.. Ben de Pak Ha olsam bende aynı halde dona kalırdım herhal.. Adama olabildiğince yapışıp bırakmazdım.
Pak Ha'nın evlenmek istemesi biraz garipti ama, insanın yüreği kaldırmaz la... Kaybettiğin adam kocan olacak sonuçta. Aeneeeeeyyyy lülülülüllülülülülü diye ağıtlar yakasım geldi

Yavrum Chii San hazırlıksız gitti ya içim gitti, Man Bo zekasını kullanıp çanta ile yaşama fikrini attı ya adamım ^^
Lee Gak'ın tören sırasında puff layacağı belliydi zaten, hiç şaşımadım ama gözlerim fena doldu... Pak Ha'm ağlamaya başladı ya içim gitti içiiimmm...

Son bölüm ise olayları toplama görevi gördü, Lee Gak o garip kıyafetle geçmiş zamanda belirince az buçuk kovalandı, neyseki Man Bo ve Yong Sul'u hemen buldular da hayatlarına devam ettiler.
Ayrıca neymiş saçınız olmadan da Joseon da yaşıyabiliyormuşunuz değil mi efendim... o garip şapkalarınız varken saç için bunca ağlamanın manası yoktu hıh...

Ölen kızın prenses değil de Boo Yong olduğunu en baştan anlamıştım ben zaten, kızın yüzünü hiç göstermemeleri pek bir şüphe uyandırıcıydı.
Ayrıca burda Lee Gak zekisini bi tebrik etmek lazım boşuna yoruldu, en başta Man Boo zehirin kuru hurmada olduğunu prensesin böyle zehirlendiğini söyledi değil mi? E be zeka küpü o hurmaları kim höpürdettti bi hatırlasana, nıck nıck nıck!
Neyseki sonunda kızın ailesi de öküz baş da hak ettiklerini buldular "tiz kellelerini vurun" diye emretti Chona'mız kelleler uçtu.
Hee o incecik kolyenin sivri ve hızlı oku nasıl durdurduğunu tartışmayacağım bile o kadar saçma yani :D


Lee Gak'ın geçmişte yalnız kalması biraz koydu tabi, yavrum koca bir hayatı Pak Ha'sız yaşadı T_T
Ama gül gibi Boo Yong pisipisine gitti, o ağzından kanlar gözlerinden yaşlar boşanırken ki halleri öldürdü beni...

Pak Ha'nın mala bağlamış halleri ayrı güzeldi :D
Gerçi ben de Lee Gak gibi birini kaybetsem bende bağlardım o mallığa... da insan Tae Yong'un sesini tanır değil mi? Yok kız derin bağladı.
En son sahne süperdi, ikisinin de geçmiş hayatlarını hatırlıyor olması çok iyiydi bence, bundan daha iyi bir son olamazdı. Bu konuya uymazdı açıkçası.
Daha denecek bir şey kalmadı açıkçası yazı burda biter...





Puan Tablosu;

Konu - 10
Karakterler - 10
Oyuncular - 10
Son - 10

Toplam Puan; 10 - kaçıranı kaçırsınlar